SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’L İLİM

<< 62 >>

باب: العلم قبل القول والعمل.

10. İlim Söz Ve Amelden Önce Gelir

11.bab ve 68 nolu hadis aşağıda.

 

-لقول الله تعالى: {فاعلم أنه لا إله إلا الله} /محمد: 19/. فبدأ بالعلم  .(وأن العلماء هم ورثة الأنبياء، ورثوا العلم، من أخذه بحظ وافر، ومن سلك طريقا يطلب به علما سهل الله له طريقا إلى الجنة).

Allah Teala buyuruyorki "Bil ki: Allah'tan başka ilah yoktur [Muhammed 19] âyetinde Yüce Allah ilim ile başlamıştır. Ayrıca âlimler peygamberlerin mirasçılarıdır, onlar İlmi miras olarak alırlar. Kim ilmi alırsa büyük bir pay almıştır. Kim ilim talebi için bir yola girerse Allah onun cennete doğru yolunu kolaylaştırır.

 

وقال جل ذكره: {إنما يخشى الله من عباده العلماء} /فاطر: 28/. وقال: {وما يعقلها إلا العالمون} /العنكبوت: 43/. {وقالوا لو كنا نسمع أو نعقل ما كنا في أصحاب السعير} /الملك: 10/. وقال: {هل يستوي الذين يعلمون والذين لا يعلمون} /الزمر: 9/.

Allah Tebareke ve Teala: Allah'tan kulları içinde (hakkıyla) ancak âlimler korkar [Fâtır 28]"(Bu örnekleri) yalnızca âlimler akıl eder.[Ankebut, 43]  (Kafirler dediler ki): Eğer işitseydik veya aklımızı kullansaydık şimdi alevli cehennemin halkından olmazdık.[Mülk, 10]  De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? [Zümer, 9] buyurmuştur.

 

وقال النبي صلى الله عليه وسلم: (من يرد الله به خيرا يفقهه). [ر: 71] و(إنما العلم بالتعلم).

Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem de Allah kimin için hayır dilerse onu dinde fakih l anlayış sahibi kılar" buyurmuştur. İlim ancak taallümledir (Öğrenmeye çalışmakla elde edilir).

 

وقال أبو ذر: لو وضعتم الصمصامة على هذه - وأشار إلى قفاه - ثم ظننت أني أنفذ كلمة سمعتها من النبي صلى الله عليه وسلم قبل أن تجيزوا علي لأنفذتها.

Ebu Zer şöyle demiştir: (Ensesini işaret ederek) "Şuraya kılıcı koysanız, ben daha başımı kesmenizden önce Nebi s.a.v.'den duydu­ğum bir hadisi ilete bileceğimi bilsem bunu yaparım."

 

وقال ابن عباس: {كونوا ربانين} /آل عمران: 79/: حلماء فقهاء، ويقال: الرباني الذي يربي الناس بصغار العلم قبل كباره.

İbn Abbas şöyle demiştir: (Ayette yer alan) "Rabbaniler olun [Ali İmran, 9] ifadesi "ha-kîm ve fakîh olun" anlamına gelir. Büyüğünden önce küçük bilgi ile insanları terbiye eden kişiye "Rabbani" denir.

 

AÇIKLAMA:     Konu başlığı ile ilgili olarak İbnü'l-Müneyyİr şöyle demiştir: Bununla Buhârî söz ve amelin sahih olması için ilmin şart olduğunu kasdetmiştir. Söz ve amel ancak ilimle muteber olur. Bu yüzden ilim ikisinden de önce gelir. Çünkü ilim, ameli sahih hale getiren niyeti düzeltmektedir. "Amel olmadan İlmin yararı olmaz" sözünden ilmin değerinin düşürüldüğü ve ilim taîebi konusunda hafiflik gösterildiği anlaşılmasın diye Buhârî buna dikkat çekmiştir.

 

Yüce Allah ilimle başlamıştır": Yani âyette Yüce Allah önce "Bil ki: Allah'tan başka ilah yoktur" demiş ardından da "günahların için istiğfar et" buyurmuştur. Ayette Nebi s.a.v.'e hitap edilmişse de bu, onun ümmetini de kapsar. Süfyan b. Uyeyne bu âyeti ilmin faziletine delil getirmiştir. Nitekim Ebu Nuaym'ın el-Hilye adlı eserinde onun hayat hikayesini anlattığı bölümde Rebi' b. Nâfi yoluyla aktardığına göre Süfyan bu âyeti okumuş, sonra şöyle de­miştir: "Görmez misin ki Yüce Allah 'bil ki1 diyerek ilimle başlamış, sonra da ameli emretmiştir?"

 

Kim ilim talebi için bir yola girerse": Dinî ilimleri tahsile götüren az çok bü­tün yollar buna dahildir.

 

Allah cennete giden yolu ona kolaylaştırır": Bunu âhirette yapar. Yahut dünyada insanı cennete götürecek ameller işlemeye muvaffak kılar. Bu, ilim ta­lep eden kişiye bunun kolaylaştırılacağını müjdelemektedir. Çünkü ilim talep et­mek, insanı cennete götüren yollardandır.

 

Allah'tan (hakkıyla) ancak âlimler korkaf: Allah'tan ancak onun kudreti ve hakimiyetini bilenler yani âlimler hakkıyla korkar. Bu yorum İbn Abbas'a aittir.

 

Eğer işitseydik veya aklımızı kullansaydık alevli cehennem halkından ol­mazdık": "Kavrayan ve anlayan kişinin dinlemesi gibi dinleseydik, temyiz eden kişinin akİetmesi gibi akletseydik böyle olmazdık". Bunlar ilim ehlinin özellikleri­dir. Bu şu anlama gelir: "Eğer ilim ehlinden olsaydık, bize gerekli olan şeyi bilir, ona uygun amel yapar ve kurtuluşa ererdik".

 

"Allah kimin için hayır dilerse onu dinde anlayış sahibi kılar": Hadisin aslın­da yer alan "fıkıh" kelimesi anlayış demektir. Nitekim Yüce Allah "hiçbir sözü an­lamıyorlar âyetinde de fıkıh kelimesini bu anlamda kullanmıştır. Fıkıhtan kasıt, dini hükümleri bilmektir.

 

"İlim ancak taallümle (öğrenmeye çalışmakla) elde edilir": Muteber olan ilim, yalnızca peygamberlerden ve onların mirasçılarından öğrenme yolu ile elde edilen ilimdir.

 

Ebu Zer'in yukarıdaki sözü senedi ile birlikte Dârimî'nin Sünen'i ve diğer ki­taplarda yer almıştır. Evzâî'nin, Ebu Kesîr (Mâlik b. Mersed)'den onun da baba­sından rivayet ettiğine göre o şöyle demiştir: Ebu Zer, Mina'da şeytan taşlama yerindeki orta Cemre'nin yanında otururken onun yanına geldim. İnsanlar etra­fında toplanmışlar kendisine fetva soruyorlardı. Bir adam gelerek onun yanında durdu ve ona "Senin fetva vermen yasaklanmadı mı?" diye sordu. Ebu Zer başını kaldırarak ona baktı ve "Sen benim başımda gözetleyen misin?" diye sordu. Daha sonra da şöyle dedi: Ensesini işaret ederek Şuraya kılıcı koysanız, ben başımı kesmenizden önce Nebi s.a.v.den duyduğum bir hadisi iletebilece-ğimi bilsem bunu yaparım". Bu hadis bu yolla rivayet edilmiştir. Orada belirtildiğine göre Ebu Zer'le konuşan kişi Kureyş kabilesinden idi. Ebu Zer'in fetva vermesini yasaklayan da Hz. Osman idi. Bunun sebebi şu olaydır: Ebu Zer, Şam'da iken Muaviye ile "Altın ue gümüşü yığıp da onları Allah yo­lunda harcamayanlar yok mu, işte onlan elem verici bir azapla müjdele [Tevbe, 34] âyeti hakkında görüş ayrılığına düştüler. Muaviye bu âyetin yalnızca ehl-i kitap (Ya­hudi ve Hristiyanlar) hakkında indirildiğini söylerken, Ebu Zer hem onlar hem de biz Müslümanlar için indirildiğini söyledi. Muaviye bir mektupla durumu Hz. Osman'a bildirdi, Hz. Osman, Ebu Zer'e bu konuda haber gönderdi. Aralarında Ebu Zer'in Medine'den taşınmasını gerektirecek bir tartışma geçti. Ebu" Zer Rebeze'ye yerleşerek vefat edinceye kadar burada kaldı. Bunu Nesâî rivayet etmiştir. Bu, devlet başkanı fetva vermeyi yasakladığında Ebu Zer'in ona itaat etmeyi uygun görmediğini göstermektedir. Çünkü o, yukarıda da geçtiği üzere Hz, Peygamber'in tebliğ konusundaki emri gereğince bunun gerekli olduğunu kabul ediyordu. Yine o'muhtemeldir ki bildiği bir konuda bil­giyi gizleyen kişi hakkında söz konusu olan tehdit edici ifadeleri de biliyordu. Bu konu, Hz. Hz. Osman ile aralarında geçen konuşma ile ilgili olarak daha sonra gelecektir. Ebu Zer'in yukarıdaki sözü, ölüm kendisine yaklaşsa bile her halükârda bildiği şeyi başkalarına nakledeceği ve bundan geri durmayacağı anlamına gelir. Bu, ilim öğrenmeye, bu konuda zorluklara katlanmaya ve sevap elde etmek İçin sıkıntılara sabretmeye teşvik etmektedir.

 

Rabbânîlik Kavramı.  İbn Abbas "Rabbânî" sözcüğünü hakîm ve fakîh şeklinde tefsir etmiştir. İbn Mssud da bu konuda ona katılmıştır.

 

Özetle söylemek gerekirse bu sözcükteki nisbetin Rabb'e mi, terbiyeye mi yapıldığı konusunda farklı görüşler ileri sürülmüştür. Buna göre terbiye, ilim öğ­retmek; Buharî'nin aktardığına göre İse bunu öğrenmektir. "İlmin küçüğü"nden maksat, ilmî konulardan açık olanlar, "büyüğü"nden maksat ise ilmin incelikle­ridir. Bir görüşe göre bundan maksat "Rabbani, İnsanlara ilmin temel meselele­rinden önce cüziyyatını öğretir" veya "köklerinden önce dallarını öğretir", "mak­atlarından önce mukaddimelerini öğretir" demektir. İbnü'l-A'rabî şöyle demiştir: 'Bir kimse; bilen, öğreten ve uygulayan olmadıkça ona rabbânî denmez".

 

 

باب: ما كان النبي صلى الله عليه وسلم يتخولهم بالموعظة والعلم كي لا ينفروا.

11. İnsanlar Nefret Etmesinler (Usanmasınlar) Diye Nebi s.a.v. in Ashabına Vaaz Vermek Ve İlim Öğretmek İçin (Onların İstekli Olduğu) Uygun Zamanları Kollaması

 

حدثنا محمد بن يوسف قال: أخبرنا سفيان، عن الأعمش، عن أبي وائل، عن ابن مسعود قال:

 كان النبي صلى الله عليه وسلم يتخولنا بالموعظة في الأيام كراهة السآمة علينا.

 

[-68-] İbn-i Mes’ud r.a. şöyle dedi: Nebiyy-i Muhterem (sallallahu aleyhi ve sellem) va`z (ve nasîhat) husûsunda bize bıkkınlık gelmesin diye halimize bakıp (ona göre) gün ve (saat) kollardı.    

 

Tekrar: 70, 6411.

 

Diğer tahric: Tirmizi edeb; Müslim, Sıfat-ıl Kıyame

 

AÇIKLAMA:     "Kollardı": Bize hatırlatmada bulunmak için uygun vakitleri gözetirdi, bizim sıkılmamamız için bunu her gün yapmazdı.

 

Hadisten Çıkan Sonuçlar

 

Salih amellerden bir müddet sonra usanma korkusu sebebiyle salih amele ara vermek müstehaptır. Amelde devamlılık aslında dince güzel görülen bir şey olmakla birlikte bu iki kısımdır:

 

a) Herhangi bir zorlanma olmaksızın her gün yapmak,

 

b) Gün aşırı veya haftada bir yaparak ameli işleme gününde daha dinç olabilmek için ara verilen günde dinlenmek. Bu, durumlara ve kişilere göre deği­şir. Bu konuda ölçü, kişinin dinç olmasının da dikkate alınması ile birlikte amele duyulan ihtiyaçtır. Bazı âlimler bu konudaki hadisten, belirli bir vakitte sürekli nafile kılarak bunu revatip (düzenli) nafilelere benzetmenin mekruh olduğu so­nucunu çıkarmışlardır. İmam Mâlik'ten bu konuda benzer ifadeler gelmiştir.